Uzm. Psk.Dan. Eylül Esra Aksoy
Köşe Yazarı
Uzm. Psk.Dan. Eylül Esra Aksoy
 

Kişiselleştirme ile başa çıkmanın bir diğer yolu

  Kişiselleştirme, bireyin çevresindeki olayları kendisiyle ilişkilendirme eğilimini ifade eder.  Bu durum, bazen bir kişinin kendi değerini sorgulamasına, gereksiz suçluluk veya kaygı duymasına neden olabilir.  Örneğin, bir arkadaşımızın kısa bir mesajıyla karşılaştığımızda, “Acaba bana mı kırgın?” diye düşünmek sıkça karşılaşılan bir kişiselleştirme örneğidir. Oysa bu düşünceler, çoğunlukla gerçeklikten ziyade bizim algılarımızla ilgilidir.  Epiktetos’un dediği gibi, “İnsanlar, olaylardan değil, onlara yükledikleri anlamlardan dolayı rahatsızlık duyarlar.” Bu bağlamda kişiselleştirme, zihinsel huzurumuzu korumak için farkındalık gerektirir. Psikolog Aaron T. Beck’in bilişsel çarpıtma teorisi, kişiselleştirmenin kaygı ve depresyon gibi sorunlara yol açabileceğini vurgular.  Bu çarpıtmayı aşmanın en etkili yollarından biri, düşünceleri sorgulamaktır. Örneğin, patronun asık suratını kişisel bir eleştiri gibi algılamak yerine, “Belki yoğun bir gün geçiriyordur” şeklinde alternatif açıklamalar üretmek önemlidir. Viktor Frankl’ın şu sözü bu noktada ilham vericidir: “İnsan ile uyaran arasında bir boşluk vardır.  Bu boşlukta tepki verme özgürlüğümüz saklıdır.” Bu yaklaşım, olaylara hemen tepki vermek yerine, durup düşünme alışkanlığı geliştirmeyi teşvik eder. Kişiselleştirme ile başa çıkmanın bir diğer yolu, kendimize karşı şefkatli olmaktır. Psikolog Kristin Neff, kişinin hatalarını insani bir deneyim olarak görmesini ve kendine nazik davranmasını önerir.  İç sesinizi gözlemleyin; kendinize yönelik eleştirilerinizi fark edin. Unutmayın ki, başka birine söylemeyeceğiniz sert cümleleri kendinize de söylememeniz gerekir. Nietzsche’nin şu sözü, bu noktada anlamlıdır: “Hayatta gerçekler yoktur, yalnızca yorumlar vardır.” Olayları yalnızca kendi gözümüzden değil, farklı açılardan değerlendirmek, kişiselleştirmeyi azaltır. Son olarak, kişiselleştirme eğilimimizi kontrol etmek, ruhsal özgürlüğümüze büyük katkı sağlar. Hayatta her olayın bizimle ilgili olmadığını anlamak, yüklerimizi hafifletir. Bu süreçte Marcus Aurelius’un şu sözü rehber olabilir: “Beni inciten, olayların kendisi değil, onlara yüklediğim anlamdır.” Kendi hikâyemizin yazarı olmayı seçmek, başkalarının hikâyelerini kişisel algılamaktan daha özgür bir yaşam sunar. Kaynakça: • Düşünceler ve Sohbetler (Enchiridion) • Kendime Düşünceler (Meditations) • Cognitive Therapy and the Emotional Disorders • İnsanın Anlam Arayışı (Man’s Search for Meaning) • İyinin ve Kötünün Ötesinde (Beyond Good and Evil)
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2024 - Pazartesi
Uzm. Psk.Dan. Eylül Esra Aksoy

Kişiselleştirme ile başa çıkmanın bir diğer yolu

 

Kişiselleştirme, bireyin çevresindeki olayları kendisiyle ilişkilendirme eğilimini ifade eder.

 Bu durum, bazen bir kişinin kendi değerini sorgulamasına, gereksiz suçluluk veya kaygı duymasına neden olabilir. 

Örneğin, bir arkadaşımızın kısa bir mesajıyla karşılaştığımızda, “Acaba bana mı kırgın?” diye düşünmek sıkça karşılaşılan bir kişiselleştirme örneğidir.
Oysa bu düşünceler, çoğunlukla gerçeklikten ziyade bizim algılarımızla ilgilidir.

 Epiktetos’un dediği gibi, “İnsanlar, olaylardan değil, onlara yükledikleri anlamlardan dolayı rahatsızlık duyarlar.” Bu bağlamda kişiselleştirme, zihinsel huzurumuzu korumak için farkındalık gerektirir.

Psikolog Aaron T. Beck’in bilişsel çarpıtma teorisi, kişiselleştirmenin kaygı ve depresyon gibi sorunlara yol açabileceğini vurgular. 

Bu çarpıtmayı aşmanın en etkili yollarından biri, düşünceleri sorgulamaktır. Örneğin, patronun asık suratını kişisel bir eleştiri gibi algılamak yerine, “Belki yoğun bir gün geçiriyordur” şeklinde alternatif açıklamalar üretmek önemlidir. Viktor Frankl’ın şu sözü bu noktada ilham vericidir: “İnsan ile uyaran arasında bir boşluk vardır. 

Bu boşlukta tepki verme özgürlüğümüz saklıdır.” Bu yaklaşım, olaylara hemen tepki vermek yerine, durup düşünme alışkanlığı geliştirmeyi teşvik eder.

Kişiselleştirme ile başa çıkmanın bir diğer yolu, kendimize karşı şefkatli olmaktır. Psikolog Kristin Neff, kişinin hatalarını insani bir deneyim olarak görmesini ve kendine nazik davranmasını önerir.

 İç sesinizi gözlemleyin; kendinize yönelik eleştirilerinizi fark edin. Unutmayın ki, başka birine söylemeyeceğiniz sert cümleleri kendinize de söylememeniz gerekir. Nietzsche’nin şu sözü, bu noktada anlamlıdır: “Hayatta gerçekler yoktur, yalnızca yorumlar vardır.” Olayları yalnızca kendi gözümüzden değil, farklı açılardan değerlendirmek, kişiselleştirmeyi azaltır.

Son olarak, kişiselleştirme eğilimimizi kontrol etmek, ruhsal özgürlüğümüze büyük katkı sağlar. Hayatta her olayın bizimle ilgili olmadığını anlamak, yüklerimizi hafifletir. Bu süreçte Marcus Aurelius’un şu sözü rehber olabilir: “Beni inciten, olayların kendisi değil, onlara yüklediğim anlamdır.” Kendi hikâyemizin yazarı olmayı seçmek, başkalarının hikâyelerini kişisel algılamaktan daha özgür bir yaşam sunar.

Kaynakça:

• Düşünceler ve Sohbetler (Enchiridion)

• Kendime Düşünceler (Meditations)

• Cognitive Therapy and the Emotional Disorders

• İnsanın Anlam Arayışı (Man’s Search for Meaning)

• İyinin ve Kötünün Ötesinde (Beyond Good and Evil)

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve sondakikagazetem.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.