İlişkilerde sevildiğimizi hissetmek, yalnızca romantik bağlarımızda değil, tüm yaşamımızda duygusal dengeyi sağlamak için kritik önemdedir.
Sevildiğimizi hissetmek, psikolojik olarak kendimizi değerli ve güvende hissetmemizi sağlar.
Ancak bazen, bir ilişkide sevildiğimizi düşünürken, aslında yalnızca “varsayıldığımızı” fark edebiliriz.
Bu durum, bir kişinin yanımızda olması, bizimle zaman geçirmesi ya da "seni seviyorum" demesi ile sevildiğimizi hissetmek yerine, içsel bir boşluk oluşturur.
O zaman sorarız: Gerçekten seviliyor muyum, yoksa yalnızca varlığım kabul mü ediliyor?
Psikolojik olarak, sevgi bir bağlanma biçimidir ve bağlanma teorisi, insanların güvenli bağlar kurarak kendilerini güvende hissettiklerini savunur.
Sevgi, sadece kelimelerle ifade edilen bir duygu değildir; aynı zamanda eylemlerle gösterilmesi gereken bir güven duygusudur.
Eğer bir ilişkide, karşımızdaki kişi duygusal olarak yanımızda değilse, yalnızca fiziksel varlıkla yetiniyorsa, sevildiğimizi hissetmek zorlaşır.
Sevildiğimizi hissetmek için sadece karşımızdaki kişinin bizimle olmakla yetinmesi değil, duygusal olarak da bizimle olması, ihtiyaçlarımıza duyarlı olması gerekir.
Eğer sürekli olarak sevildiğimizi düşündüğümüz bir ilişkide içsel bir boşluk hissediyorsak, o zaman belki de sevgi yerine bir varsayım içindeyiz demektir.
Gerçek sevgi, güven, empati ve karşılıklı anlayışla şekillenir.
Sevildiğimizi hissetmek için, karşımızdaki kişinin bizim duygusal dünyamıza gerçekten dokunması, bizi anlaması ve değer vermesi gerekir.
Sevgi yalnızca var olmakla değil, gerçekten var olmayı gerektirir.
Eğer bir ilişki bu derinliği sunmuyorsa, içsel huzurumuz bozulabilir ve sevildiğimizi sadece varsaymak, yalnızca bir yanılsamadan ibaret olabilir.