İnsan zihni, dünyayı algılarken onu anlamlandırma çabasıyla sürekli olarak bir hikâye yazar. Bu hikâyeler çoğu zaman kendimizi veya başkalarını “kişiselleştirme” eğilimimizle şekillenir.
Peki, kişiselleştirme nedir ve bizi nasıl etkiler?
Gelin bu kavramı derinlemesine inceleyelim.
Kişiselleştirme Nedir? Kişiselleştirme, bireyin, çevresindeki olayları kendiyle bağlantılı hale getirme eğilimidir.
“Bana mı kızdı?”,
“Ben mi yanlış bir şey yaptım?” gibi sorular, bu düşünce biçiminin günlük hayattaki yansımalarıdır.
Bu, çoğu zaman insanın öz-değerlendirme yapmasını sağlarken, aşırıya kaçtığında psikolojik yük oluşturabilir. Örneğin bir arkadaşımızın bize geç cevap vermesi, hemen “Acaba bana kırgın mı?” düşüncesini tetikleyebilir.
Oysa gerçekte, arkadaşımızın başka bir yoğunluğu olabilir.
Epiktetos, bu konuda şöyle der: “İnsanlar, olan bitenlerden değil, bu olaylara dair düşündüklerinden rahatsızlık duyar.”Bu söz, kişiselleştirmenin özünü özetler: Dış dünyada olan bitenler değil, bizim onlara yüklediğimiz anlamlar zihnimizi şekillendirir.
Bir çocuk sınavda başarısız olduğunda, ebeveynlerin sıkça söylediği “Biz seni doğru yetiştiremedik mi?” cümlesi, kişiselleştirmenin klasik bir örneğidir. Oysa bu durum, çocuğun bireysel özellikleri ve o anki koşulları ile ilgilidir.
Partnerimizin bir tartışmada sessiz kalması, çoğu zaman “Beni önemsemiyor” şeklinde yorumlanır.
Halbuki o kişi sadece sakinleşmeye çalışıyor olabilir. Bazen, sevdiğimiz kişinin duygularını kendimize yönelik okumak, ilişkide iletişim sorunlarına yol açabilir.
Patronun asık suratı, çoğu zaman çalışan tarafından “Yaptığım bir işi beğenmedi” diye yorumlanabilir. Ancak belki de patron tamamen farklı bir meseleyle ilgileniyordur.
Kişiselleştirme, aslında insan olmanın bir parçasıdır. Bu eğilim, empati kurmamıza ve başkalarını anlamamıza da olanak tanır.
Ancak, kontrolsüz bir kişiselleştirme alışkanlığı, bireyi sürekli endişeli ve suçluluk duygusuyla baş başa bırakabilir.
Jean-Paul Sartre’ın şu sözleri, bu konuda bir uyarı niteliğindedir: “İnsan, özgürlüğe mahkûmdur. Seçimlerimizle kendi anlamımızı yaratırız.” Kendi hikâyemizi yazarken, bazen başkalarının hikâyelerine haddinden fazla anlam yükleyebiliriz.Sartre’ın bu sözü, kişiselleştirmenin farkındalığına varmanın özgürleştirici gücünü hatırlatır