Hayatımızda zaman zaman bir şeylerin yanlış olduğu, sevilmediğimiz ya da istenmediğimiz hissine kapılırız. Bu duygu, çoğu zaman “Neden sevilmiyorum?” sorusuyla dile gelir ve altında derin psikolojik dinamikler yatar.
Peki, bu düşünce kalıbı nereden gelir? Nasıl şekillenir?
Daha da önemlisi, bu döngüyü nasıl kırabiliriz?
Bu şema, genellikle çocukluk döneminde şekillenir. Çocuklukta, bir bireyin kendini değerli, önemli ve sevilebilir hissetmesi için ailesi ve çevresi tarafından koşulsuz sevgiye ve kabule ihtiyacı vardır.
Sürekli eleştirilen, başarılarına değil hatalarına odaklanılan bir çocuk, “Yeterince iyi değilim” inancını geliştirebilir.
Sevgi ve şefkatin açık bir şekilde ifade edilmediği aile ortamlarında büyüyen bireyler, kendilerini değersiz ve yetersiz hissedebilir.
Kardeşler arasında ayrım yapılması ya da bireyin sık sık diğer çocuklarla kıyaslanması, değersizlik hissini güçlendirebilir.
“Neden sevilmiyorum?” şeması, bireyin hem kendine hem de çevresine karşı geliştirdiği bir algı filtresi gibidir. Şema, bireyin karşılaştığı olayları yanlış yorumlamasına ve kendi inancını sürekli olarak doğrulamasına yol açabilir. Örneğin:
• Bir arkadaşının kısa bir mesajına “Beni sevmiyor, ilgilenmiyor” anlamını yüklemek.
• Bir başarısızlık durumunda, tüm değerini buna bağlamak ve kendini yetersiz hissetmek.
Bu filtre, kişinin gerçek bağlantılar kurmasını engelleyerek, yalnızlık hissini ve sevilmeme korkusunu artırır.